27 Nisan 2008 Pazar

22 Nisan 2008 Salı



Bahar tatili bana her anlamda yarıyor sanırım:)) bu tatiller olmasa kendimle baş başa kalıp kafamı dinleyeceğimi hiç sanmıyorum. Elimde olsa zamanı hep geriye almak isterdim. heppp... düşünürken şunu anladım ki, zaman kavramını geri getirememekle beraber hızına da yetişemiyoruz. O kadar hızlı ki!!!. ne yaptıklarımı gözden geçirebiliyorum. ne de planlarımı. hayatın neresindeyim. Beklentilerim neler? pekii bunun için neler yapabiliyorum? Fakat düşünürken hem kendime hem çevremdeki insanlara hem de tüm dünyaya söylemek istediğim bir kaç cüml....


HAyatta telafi edemeyeceğimiz dört durum vardır...

1. TAŞ...

Atıldıktan sonra!


2. SÖZ...

Ağızdan çıktıktan sonra!


3. FIRSAT...

Kaçtıktan sonra!


4. ZAMAN...

Geçtikten sonra!!!!
Çok geç olmadan telafisi mümkün olmayan durumlara dikkat etmememiz umudu ile...

15 Nisan 2008 Salı

Nevzat Tarhan ' dan kayda alınması gereken bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum
gençliğin nereye doğru gittiğini herkes oturup düşünmeli.. üniversitelerde liselerde, sokakta, yada iş hayatına atıla gençler.. gözlemleyin.nasıl zor ve çıkmazda, ayrıca hem maddi hemde manevi bir boşlukta olduğunu farketmemek çok zor olmasa gerek...


Günlük siyasi tartışmalar bitmiyor. Darbe günlüğü, andıçlar, Ergenekon.
Yahut Aysun Kayacı’nın söylediklerini değil, dişiliğini görselleyen magazin zekası.
Yahut hukuksuzluğun ‘Siyasal İslam’dan çok Cumhuriyet’e zarar verdiğini göremeyen yüksek yargıçlar ve generallerin varlığı.
Yahut Anıtkabir’i tavaf edilecek bir yer olarak tanımlayan ve Atatürk’ü yeryüzü tanrısı yapan Türk ırkçıları.
Yahut üniversiteleri bilim üreten kurum olarak yükseltmeye çalışması gereken rektörlerin ‘Ordu Göreve’ diye kulis yapmaları.
Yahut sağlık sektörünü darmadağın edeceğinden habersiz yanlış ön kabullerle hareket eden bir Sağlık Bakanı.
Yahut partisi içinde kendi ikbalini düşünüp susan politikacıları.
Yahut 90 öncesi mücahitlerinin başarılı birer devlet müteahhidi olmaları.
Yahut Müslümanlığı temsil değil, tebliğ olarak gören buyurgan dindarlığı.
Yahut ilericiği sakal-bıyık, kılık- kıyafet olarak gören gardrop modernliğini.
Yahut Bayburt’a senfoni orkestrası göndererek insanları eğiteceğini sanan zihniyeti.
Yahut adalet ismi ve resmi altında zulüm yapanları.
Yahut kamu düzeni adı altında imtiyazlarını düşünenleri.
Yahut laik düzen elden gidiyor diyerek halk yığınlarını harekete geçirip kaosu hedefleyen emekli generalleri.
Yahut kendi fırsat maliyetlerini hesap edip ülkenin kaçırdığı fırsatları düşünmeyen iş adamlarını.
Bunların hiç birini değil gençliğin durumunu konuşmak istiyorum.
Gençlik kültürel psikolojik savaşın aktörü, hedefi, mağduru ve kurbanı durumundadır.
Bu savaşta Çengelköy’den ışık kalkanı yükseldiğini gördüm.
15 Nisan 2008 Salı günü Çengelköy Lisesi Turizm Haftası kapsamında harika etkinlikler düzenlemiş.
Gençler psikodrama, sosyodrama ile popüler kültürün tuzaklarına eğlenceli bir şekilde felsefi duruş gösteriyorlar.
Kına gecesi canlandırmaları ile genç kızların gelin oluş töreni, genç erkeklerin sıra geceleri ile müzikli ve sohbetli toplantıların yapılması, sünnet odası ile çocuğun gençliğe geçişinin canlandırılması, el san atları, köy evi ve çadırını gençlerimiz çok güzel yaşatmışlar.
Diğer taraftan Türk mimar, hekim ve bilim adamlarının medeniyete katkıları usta oyuncu gençlerle görselleştirilmiş.
Modernleşmenin kendi kültürümüzü koruyarak olabileceğini bütün dünyaya göstermek için bu örnek uygulamanın bütün okullarda yapılması kültürel bir zarurettir.
Aksi takdirde gelecek kuşaklar popüler kültür olan Hollywood kültürünün etkisi ile uyuşturucu, şiddet tutkunu, anne, baba ve büyük saygısı bilmeyen bencil bireyler olacaklar.
İnsanların içindeki şeytanı besleyen batının hastalıklı değerleri yerine insanın içindeki meleği harekete geçiren doğu değerlerini bütün dünyaya anlatmak gibi bir gayemiz olmalıdır.
Terkedilmiş insani değerleri modernizmin kazanımlarından vazgeçmeden tekrar canlandırıp yaşatabiliriz.

14 Nisan 2008 Pazartesi

minibüs muhabbetleri:)))

> > > > >> Yolcu müsait bi yerde inmek ister ama dili sürçer;> >> -Şöför bey mübarek bi yerde inebilir miyim?> >>
-Şu ilerdeki caminin önünde bırakayım teyze seni.> > > > > >>> >>

-Oğlum bu Eminönü'nden geçer mi?> >>
-Yok teyze, biz Taksime çıkıyoruz> >>> >>
-Ha, tamam oğlum; siz gidin ben gelmeyeceğim .> > > > > >>> >>

Yolcu: Abi Heykel'e çıkıyo mu?> >>
Şöför: Yok abi, yanından geçiyor.> >>> > > > > >>

Arkadaki aksi teyze öndeki uzun saçlı delikanlıya seslenir:> >> -Kızım şurdan bi kişi uzatır mısın?> >>
-Ben kız değilim!> >>> >>
-Amaaaan, ne bileyim kız mısın dul musun, uzat işte.> > > > > > > >>

Eve gitmek üzere Bakırköy dolmuşu bekliyordum.> >>> >> Sigaramın kalmadığı aklıma gelince önünde durduğum Tekel bayiine> >>girecekken minibüs geldi.> >>> >> Apar topar bindim. Şöföre parayı uzatıp: 'Bir Monte Carlo.' dedim!> >>> >>
Adam birkaç saniye yüzüme bakıp: 'Abi bu Bakırköy'e gider.' diye cevap> >>verdi!> >> İşte o an benim ve şöförün bittiği andı.> > > > > > > > > >>
-Mükemmel bi yerde inebilir miyim? (Yolcunun kafası karışık sanırım.> >>Kendisi de, dolmuştakilerle birlikte güler söylediğine.)> >> Şöför kadını indirirken: Buyrun size layık değil ama!> > > > > >>

Yolcu musait bi yerde inmek ister, ama dili sürçer:> >> -Musait bi yerde iner misiniz?> >>
Şöför:> >>
-Niye, sen mi kullanıcan?> > > > > > > >>

Rumelihisarüstü otobüsüyle Taksim'e doğru gidiyoruz. Adamın biri> >>Beşiktaş dolaylarında gayet aceleci bir tavırla:> >>> >>
-Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim?> >> Bizim şöför gayet olaya hakim:> >> -Tabi abi ayıp ettin. Al götür, senden kıymetli mi!> > > > > > > >>

İstanbul'dayız... Dolmuşa bindik; dolmuş doldu, tam kalkacakken> >>elemanın biri açtı kapıyı.> >>> >> İçerde tıkış tıkış oturmuşuz, önde 3 kişi arkada 4... Eleman hala bir> >>umutla sordu:> >>> >>
-Kaptan, yer var mı?> >>
Şöför de arkasını dönüp cevap verdi:> >> -Bilmiyorum, üst kata bi bak bakalım.> > > > > > >

Pek dolu olmamasına rağmen minibüs hareket etmek üzereydi.> >>> >> Tam o anda kavga ettikleri her hallerinden belli olan iki arkadaş> >>minibüse bindi.> >>> >> Birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı.
Çocuklardan biri şöföre> >>parayı uzattı:> >>
-Abi, bir öğrenci bir de hayvan alır mısın??? :))))

alıntıdır.. çok güldümmm:))))

Bu hafta başörtüsü ile ilgili çok sayıda soru aldım. Kısaltarak buraya koyduğum sorularınıza kısa cevaplar vereceğim. Zira bugünlerde olan bitenler benim de ruh sağlığımı bozdu. Size ne kadar yararlı olacağımı bilemiyorum.
Soru: Türbanlılar neden babaannelerimizin taktığı gibi takmıyor. O zaman bir sorun kalmayacak. (Şebnem Balaban-Aydın)

Cevap: Şebnem kızım güzel söyledin. Örneğin benim torunlarım görücü usulüyle evlenmeyi düşünüyor. Belleri ağrıyınca kupa çektiriyorlar. Yemeklerinde vitadan başka yağ kullanmazlar. Ancak ben örtülü olmadığım için başları örtme şansları yok. Bu konuda kara kara düşünüyoruz.. Başlarını örtmeye karar verirlerse senin babaanneni onlara ödünç verir misin?

Soru: CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, "türban bizim geleneksel kıyafetimiz değil. Bir Arap üniformasıdır " diyor. Türk kızları neden geleneksel Anadolu giysilerini tercih etmiyor da bu Arap üniformasını giymekte ısrar ediyor? (Ankara Olgunlaşma Enstitüsü son sınıf öğrencisi)

Cevap: Baykal yine çok haklı. Halbuki biz sadece geleneksel kıyafetlerimizi giyeriz. Örneğin; blue jean Selçuklu döneminden kalma bir mahalli kıyafetimizdir. Göbek piercingi çok kadim bir şaman ritüelidir. Bildiğimiz tüm geleneksel Anadolu kıyafetlerinde sırt dekoltesi standarttır. Ayrıca bu Arap kıyafetleri Suudi Arabistan'ın Bursa eyaletinde ve Mısır'ın Denizli kentinde dokunuyor. Ben de anlamıyorum niye bu ısrar?

Soru: Üniversitede Türbanı serbest bırakan kanun çıkarsa kampusumuzun ve sınıflarımızın laikliğini korumak için ne yapmalıyız? (Rumuz: Doçent Dr. Kaygılı)

Cevap: Sayın Hocam, türbanlılar takımının hücum oyuncularını durdurmak için önce üniversite nizamiyesinde dokuz kişilik bir baraj kurun. Yine de barajı aşıp sınıfa girenler olacaktır. Örneğin; sınav tarihini değiştirin ama türbanlılara söylemeyi unutuverin. Bir şekilde sınavı öğrenip girenlerin kağıdını okurken yakın gözlüğünüzü bir türlü bulamayın. Bana ayrılan yer yetmediği için daha fazlasını sizin yaratıcılığınıza bırakıyorum.

Soru: Ben bir üniversite öğrencisiyim. Türbanlılar üniversiteye girerse üzerimde baskı kuracaklar ve beni de kapatacaklar diye çok korkuyorum. Acaba şimdiden ne gibi tedbirler almalıyım? (Çiyse)

Cevap: Sevgili Çiyse, Çantanda mutlaka biber gazı bulundurmalısı n. Sana yaklaşıp beynini yıkamaya çalışan bir türbanlıyla karşılaştığında yüzüne sıkabilirsin. Tabi bu işi telepatik yollardan da yaptıkları oluyormuş. Tıpkı şofbenden zehirlenenler gibi hiç hissetmiyormuş sun. Bu konuda en tesirli şey bir zikir matik almak, otobüste, metroda, tramvayda, ders aralarında olmak üzere günde 4444 kez "Çiyse laiktir laik kalacak" çekmek.-- Dr.. Sivilay AblaRuh ve Sivil Hastalıkları MütehassısıToplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı __________________________________________________________________________________________________________

Başlarını açsınlar, sonra kaza etsinlerBaşörtüsü yasağının en yılmaz savunucu rektörlerden biri olan Ankara Üniversitesi Rektörü Nusret Aras, soruna en yaratıcı çözümü getirdi: Başlarını açsınlar, sonra da kaza etsinler. Genel Cerrahi uzmanı Aras'in ilahiyatçı kimliği göz kamaştırıyor.İslam dininin en uzlaşmacı ve kolaylaştırıcı din olduğunun altını çizen Genel Cerrahi uzmanı Nusret Aras, üniversiteye girerken başını açan kızların, açtıkları saat kadar evde başlarını örtebileceklerini söylemeye getirdi. Kaçırılan ibadetlerin kaza edilebileceğine dair din hükmüne 3 takla 1 parende attıran profesörün ilahiyat alanındaki bu yeteneği göz kamaştırıyor. Tüm sabah kadın programlarından teklifler alan Rektör Nusret Aras’a bugün halktan çok sayıda soru geldiğini de öğrendik. İşte onlardan bazıları:“Ojeli tırnaklarla türbeye mum diksem dualarım kabul olur mu?”“Haccında kazası olur mu?”
Hüsnü Eleştirici

Can Atilla - Aşk - ı Hürrem (yeni 2007)


kendinize dair kırıntılar bulabileceğiniz bir eser...

Pippa Bacca'nın cenazesi İtalya'ya gönderildi Kocaeli'nin Gebze ilçesinde öldürülmüş bulunan ve ''Pippa Bacca'' ismiyle tanınan İtalyan sanatçı Giuseppina Pasqualino di Marineo'nun cenazesi, ülkesine gönderildi.

//-->

Giuseppina Pasqualino di Marineo'nun cenazesi, Atatürk Havalimanı'nda İtalya'nın ulusal havayolu şirketi Alitalia'nın tarifeli uçağına alınarak, bu ülkeye uğurlandı. Sanatçının ablası Antonietta Pasqualino da aynı uçakla İtalya'ya hareket etti.

ülkemize bu hiç yakışmadı hiççççç...